İzmir’in yüzyıllar öncesine dayanan tarihini gözlerinizde
şöyle bir canlandırın. Ve yüzyıllara meydan okuyan bu tarihin izinde keşfe
çıkmaya da hazır olun. Karşılaşacağınız o kadar çok ilginç şey olacak ki. Daha
önceden böyle bir yeri nasıl keşfedemedim sorusunu kendinize sormaktan da
kurtulamayacaksınız.
Şehrin hemen yanıbaşındaki farkındalığı az ama saklı bir
cennet olma özelliğini hiç yitirmemiş olan yer Manastır. Ulaşım için internette pek sağlıklı bilginin
bulunmadığı ama müdavimleri tarafından da çok iyi bilindiği bir yer burası.
Manastıra giden patika yolda herhangi bir bilgilendirme tabelasının
olmaması uçsuz bucaksız giden bu yolun ilk başta sizi biraz ürkütmesi çok doğal,
İlerleyen dakikalarda dik ve kıvrılan patika yolu dikkatlice takip etmeniz sizi
manastıra dek götürüyor ve ürküntünüzün de yok olduğunu göreceksiniz.
Yol boyunca adeta ağaç okyanusu ile karşı karşıya oluyorsunuz.
Kimi bilimkurgu filminden çıkma sahneleri barındırırken kimisi de buranın
heyelan bölgesi de olması dolayısı ile kökünden kopup gitmiş. Dik yokuşları
çıktıkça şehrin eşsiz manzarası ile karşılaşmaya devam ediyorsunuz. Şehrin
sesinden uzak bol oksijenli ve bir o kadar yaşanması keyifli. Kuş sesleri hiç
alışık olmadığınız cinsten, renk renk kelebekler ve sokacağını zannettiğiniz
arı çeşitleri ama hiçbirisi de size dokunmuyor, doğayla öylece uyumlu
ilerliyorsunuz bu yolda.
Her an, kadrajınıza takılacak kadar da değerli geliyor
gözünüze. Yaklaşık 400 metre yüksekliğe ulaştığınız da şehrin içme suyu barajını mutlaka
görmelisiniz. Hatta sadece bu barajı görmek için bile 2 saat bu dağı tırmanmak
fikri sizin için çılgınca olabilir. Sonuçta heyecanlı ve bir o kadar da kulağa
hoş gelen macera ruhu bu.
Şehirden uzak ama bir o kadar da içinde olan bu yerde
yaşanılacak ve deneyimlenecek çok şey var. Yeter ki, farkında olalım ve
keşfetme tutkusuyla doğayı selamlıyalım. İşte o zaman daha güzel oluyor. Sevgilerle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder